Kimya-yı Saadet (14)
TEVHİD VE TEVEKKÜL
Allahu Teala sevdiği kulunu sıkıntı ve bela ile uyandırır. Bunun için denilmiştir ki mümin üç şeyden boş olmaz. Fakirlikten, hastalıktan ve zilletten. Hadiste gelmiştir ki, “Allahü teala buyurur ki,
O halde sağlığı günah işlemesine sebep olan kimsenin sıhhati ve afiyeti aslında hastalıktadır. Kul, Allah’tan gelen her şeye rıza göstermelidir.
ALLAH’IN KAZASINA RIZA GÖSTERMEK
Bil ki Allahü Teala’nın kazasına rıza göstermek çok yüksek bir makamdır. Onun üstünde başka bir makam yoktur. Zira Allah’ın sevgisi en güzide makamdır. Rıza ise sevginin semeresidir. Ama her sevginin değil belki tam olan sevginin semeresidir. Onun için rasulullah buyurdu ki,
Davud(a.s.)a vahiy geldi ki, ey Davud, velilerimin dünya üzüntüsüyle ne işi vardır. Dünya üzüntüsü benim münacatımın lezzetini onların kalbinden götürür. Ey Davud, ben dünya için üzülmeyen ve dünyadan hiçbir şeye gönül bağlamayan dostlarımı severim. Abdülaziz bin Ebu Revad diyor ki:
ÖLÜM VE ÖTESİ
Hamd, Allah’a mahsustur. Öyle ise, ben, O’na hakkıyla hamd ederim. O; ölüm kılıcı ile zalimlerin boynunu, hak adalet bilmeyen şımarık, kibir ve gurur içinde yolunu kaybetmiş, batıla sapmış sapıkların belini kırdı. Onları zelil ve perişan ederek arzularını boşa çıkardı. O kimseler, ölümden nefret eder, ölümle karşı karşıya gelmeyi asla istemezlerdi.
Saraylardan indirerek, mezarlara, evlerinin aydınlığından kabrin karanlığına, hanımlariyle oynaşmaktan kurtların ve böceklerin arasına, yeryüzündeki şımartıcı dünya servetleriyle buldukları zevk ve sefalarından yer altında inleyip kıvranmaya, dost ve ahbapları ile sürdükleri neşe ve mutluluktan mezarda yalnızlık ızdırabına, yumuşak, ipekli yatakların üzerinde yaslanıp yatmaktan taşlı sert toprağa intikal ettirdi.
Rasulullah buyurdu ki, “
Ashab-ı Kiram, rasulullah’ın huzurunda bir kimseyi çok övdüler. Rasulullah onun kalbindeki ölüm endişesini nasıl anladınız? buyurdu. Onlar biz onun ölümden bahsettiğini duymadık dediler. Rasulullah, “O halde o kimse sizin sandığınız gibi değildir.” buyurdu.
KISA EMEL ve UZUN EMEL
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: “Sizin için çok korktuğum iki huy vardır. Bunlar da nefsinizin arzularına uymak ve uzun emeldir. Nefsin arzularına uymak, insanı Hak’tan alıkoyar. Uzun emel ise, dünya sevgisinden ileri gelir. Allah-ü Teala dünyayı dilediğine verir. Hem sevdiğine hem de düşman olduğuna. Fakat bir kulunu sevdiği zaman, mutlak surette ona imanı nasip eder. Simdi iyi biliniz ki, dünya arkasını çevirdi, gitmek üzere. Ahiret ise bize önünü çevirmektedir. Şunu da iyi biliniz ki, amel gününde hesabınız olmayacağı gibi, hesap gününde de amelinizin olmayacağından korkulur.”
Bil ki kalbinde uzun yaşamak fikri olan kişi din ve ahiret için bir şey yapmaz. Zira kendi kendine der ki bu kadar ömrün vardır. İstediğin zaman tevbe etmek mümkündür. Biraz rahatına bak huzur bul. Ama ölümünü yakın bilirse her zaman onun hazırlığı ile meşgul olur. Bu ise bütün saadetlerin temelidir.
Dünya Sevgisi: İnsanoğlu, dünya ile dünyanın şehvet ve zevkleri ile münasebet kurup onunla ilgilendiği vakit, dünyadan ayrılmak zoruna gider. Kendisini dünyadan ayıracak olan ölümü düşünmek bile istemez, insan hoşuna gitmeyen bir şeyden uzaklaşır ya da kendisinden uzaklaştırır.
Cehalet: Uzun emelin ikinci sebebi cehalettir, insan bazen gençliğine güvenip ölümü kendisi için uzak görür. Bilmez ki bir ihtiyar ölünceye kadar binlerce çocuk ve genç ölür.
Kaynak :Kimyay-ı Saadet – Gazali (Merve Yayınları)