İmam Musai Kazım’ın (a.s) Şehadeti

0
Harun bir yıl hacca giderdi, diğer yıl ise savaşa. Bu yüzden 179 H.K. yılında hacca gitme sırası geldiğinde Medine’ye uğradı. Harun’u karşılamaya gelen Medine büyükleri arasında İmam Kâzım (a.s.) da bulunuyordu.

Harun, İmam’ın gizli faaliyetlerinden haberdar olduğu için Resulullah’ın mezarı başında durup, İmam Kâzım’ın (a.s.) da bulunduğu Medine eşrafının gözleri önünde Resulullah’a (s.a.v.) hitaben şöyle dedi:”Ya Resulullah, yapacağım bir işten dolayı senden özür diliyorum. Ben Musa b. Cafer’i tutuklayıp zindana atmak istiyorum. Çünkü O senin ümmetin arasında ihtilaf çıkarıyor ve onların kanının dökülmesini istiyor.” (1)

Halk, Musa b. Cafer’i (a.s.) Resulullah’ın (s.a.v.) oğlu bildiğinden dolayı Harun, Resulullah’tan (s.a.v.) özür dilemekle bir tezahürde bulunmak istedi. Böylece de böyle bir girişimin zihinlerde oluşturduğu soru işaretine cevap vermiş oldu. Çünkü böyle bir sorunun kaldırılması için, ümmet arasında ihtilaf çıkarmak cevabı iyi bir bahane idi. Zikrettiğimiz bu rivayetten, İmam Kâzım’ın (a.s.) Medine halkı arasında bir ağırlık ve saygınlığı olduğu anlaşılmaktadır. İşte bu yüzden de Harun öyle siyasi bir güç ve büyüklüğüne rağmen, halk tarafından gelecek olan eleştirilere maruz kalmasın diye yapmak istediği bu işe bir yorum getirmek zorunda kalıyor. Harun, Mescid’ün Nebi’de İmam Kâzım’ın (a.s.) tutuklanma emrini veriyor (2)ve İmam’ın da nerede zindana atıldığı halk tarafından bilinmesin diye iki kafile hazırlatıp birini Kûfe’ye ve diğerini de Basra’ya doğru gönderiyor.(3)

Harun, İmam Kâzım’ı (a.s.) Basra hakimi İsa b. Mansur’un yanına gönderdi. İmam bir süre onun zindanında kaldı ancak nitekim İsa bu işten bıkıp İmam’ı başka birine teslim etmesi için Harun’a bir mektup yazdı ve eğer onu başkasına vermezse kendisinin serbest bırakılacağını söyledi. İsa, bu süre zarfında İmam’ın aleyhinde bir delil bulmak için çok çalıştığını ama hiçbir delil bulamadığını da mektubunda bildirdi.

İsa’nın mektubuna şöyle devam etmesi daha çok dikkat çekmektedir:

. Hatta O, Allah’a dua etmekle meşgul olduğunda, senin veya benim hakkımda beddua edip etmediğini öğrenmek için O’nun dualarını dinliyordum ama O hep Allah’tan kendisi için rahmet ve mağfiret diliyordu.(4)

Bu, İmam’ın takva ve zühdünü ve aynı zamanda da takiyye ve faaliyetlerinin gizliliğini göstermektedir.

Nitekim İmam, Fazl İbn-i Rabi’e teslim edildi. İmam uzun bir süre onun zindanında kaldı. Fazl’dan, İmam’ı öldürmesi istendi ancak Fazl buna yanaşmadı. İmam’ı Fazl’dan alıp Fazl b. Yahya’ya teslim ettiler. İmam bir süre de onun zindanında kaldı. Tarihçilerin naklettiğine göre, Fazl b. Yahya İmam’a ihtiram gösteriyordu. Fazl b. Yahya’nın İmam’a ihtiram gösterdiği ve İmam’ın orada rahat bir şekilde yaşadığı Harun’a iletildi. Harun bu sırada Rakka’da idi.(5)

Harun bu haberi alır almaz çok sinirlendi ve halifeye karşı isyan ettiğinden dolayı Fazl b. Yahya’ya lanet ve beddua edilmesini emretti. Bu işten dolayı da Fazl b. Yahya’ya yüz kırbaç vuruldu. Bu olaydan sonra İmam Kâzım (a.s.) ondan alınıp Sindi b. Şahik isminde birine verildi.(6)

Yahya b. Halid bu olaydan endişe duyarak Harun’un yanına gitti. Fazl’ın meydana getirdiği olaydan dolayı da özür dileyerek İmam’ı Sindi İbn-i Şahik’in eliyle şehid etti ve böylece de Harun’un isteğini yerine getirmiş oldu.(7)

Yahya b. Halid’in İmam Kâzım’ı (a.s.) şehid ettiği bazı rivayetlerde de yer almıştır. Eb’ul Ferec ve başkalarının nakline göre Yahya b. Halid zahirde başka bir şeyi bahane ederek Bağdat’a gitti ama onun asıl amacı İmam’ı şehid etmekti. Bundan da anlaşıldığı gibi, o bu işin sorumluluğunu açıkça yüklenmek istemiyordu. Yahya b. Halid, Hişam b. Hakem olayında İmam Kâzım’a karşı duyduğu düşmanlığı ortaya koymuştu.

O halde “Yahya’nın İmam Kâzım’a (a.s.) batınî bir istek ve meyli vardı ancak Harun bundan haberdar değildi” içerikli hadisler doğru olmasa gerek.

İmam Rıza’dan (a.s.) rivayet edilen bir hadiste İmam Rıza’ya (a.s.) şöyle soruluyor: “Babanızı zehirleyen şahıs Yahya b. Halid midir?” İmam da cevabında, babasını zehirleyenin Yahya olduğunu doğruluyor.(8) Aynı mesele diğer hadislerde de teyit edilmiştir.(9)

Tarihçilerin ekseriyetinin itirafıyla İmam Kâzım (a.s.) şehid edilmiştir ve bunda da hiçbir şüphe yoktur. Ancak İmam gizlice şehid edildiğinden ve Abbasiler de İmam’ın kendi eceliyle dünyadan göçtüğünü halka bildirmelerinden dolayı, bazı tarihçiler bunun etkisinde kalarak İmam Kâzım’ın (a.s.) kendi eceliyle öldüğünü kitaplarında yazmışlardır. Bazı tarihçiler de İmam’ın şehid edildiğini bir ihtimal olarak zikretmişlerdir.(10)

İmam’ın şehid edilmesi hakkında üç muhtelif rivayet nakledilmiştir:

1- İmam Rıza’dan (a.s.) da naklettiğimiz gibi, İmam Kâzım (a.s.) zehirlenerek şehid edilmiştir. İmam’ın Yahya b. Halid tarafından şehid edildiğini bildiren rivayetler de bunu teyit etmektedir.

2-İmam Kâzım (a.s.) bir halının içerisinde sarılarak öylesine sıkılmış ve nitekim de şehid edilmiştir.(11)

3-Nakledilen başka bir rivayette de (Mustevfi nakletmiştir) Harun’ur Reşid’in eritilen demiri İmam’ın boğazına dökerek İmam’ı şehid ettiği söylenmiştir.(12)

Ancak İmam’ın zehirlenerek şehid edildiği daha meşhurdur. İmam şehid olduktan sonra mübarek bedenini halka ve Bağdat’ın büyüklerine gösterdiler. Bunun da iki nedeni vardı:

1- İrbili’nin yazdığına göre, Sindi b. Şahik, Meysem b. Adiy’nin de aralarında bulunduğu Bağdat’ın fakihlerini ve büyük şahsiyetlerini sesleyerek, İmam’ın mübarek cesedini onlara gösterdi ve İmam’ın cesedinde yara, cerahat ve boğulma izi olmadığını ve İmam’ın kendi eceliyle dünyadan göçtüğünü onlara anlattı.

2-Bazı Şiiler O Hazretin Mehdi olduğuna inanıyorlardı veya böyle bir inanca sahip olabilecekleri ihtimali vardı, bu yüzden İmam’ın cesedini Bağdat köprüsü üzerine bıraktılar ve Yahya b. Halid’in emriyle bağırarak şöyle dediler: İşte bu, Musa b. Cafer’in cesedidir. Rafiziler O’nun ölmediğine inanıyorlar. Halk gelip İmam’ın öldüğünü gözleriyle gördüler. Bundan sonra da İmam’ın cenazesini Bağdat’ın “Bab’üt Tin”deki Kureyşlilerin mezarlığına defnettiler.(13)

Şeyh Saduk’un nakline göre İmam Musa Kâzım (a.s.) 183. H.K. yılının Recep ayının yirmi beşinde, Şeyh Müfid’in nakline göre aynı yılın Recep ayının yirmi dördünde ve Müstevfi’nin nakline göre de Sefer ayının on dördünde, Cuma günü şehid edilmiştir.

 

(1)-İrşad, 280.

(2)-İrşad ve Ravzet’ül Vaizîn, s: 187.

(3)-Merhum Şeyh Saduk şöyle yazıyor: O günden bir gün sonra İmam, Resulullah’ın (s.a.v.) mescidinde namaz kıldığı halde tutuklandı. Uyûn’u Ahbar’ir Rıza, c: 1, s: 73.

(4)- Makatil’üt Talibin, s: 335. el’Eimmet’ül İsna Aşer (İbn-i Tulûn), s: 91. Cihad’üş Şia, s: 302.

(5)- Fırat’ın doğusunda bulunan bir şehir adıdır.

(6)- Makatil’üt Talibîn, s: 336.

(7)- Makatil’üt Talibîn, s: 335.

(8)-Makatil’üt Talibin, s: 335.

(9)-Delail’ül İmamet, s: 147.

(10)-İbn-i Hallekan, c: 5, s: 310. Ümdet’ül Talib, s: 196.

(11)-Makatil’üt Talibîn, s: 336.

(12)-Muntahab Tarih, s: 204.

(13)- Keşf’ül Ğumme, c: 2, s: 234.