Hüseyin Kerbela Yolunda

0
Hadis bilginleri, İmam Hüseyin’in (a.s) Velid b. Utbe ve Mervan’la görüşmesini ayrıntılarıyla yazdıktan sonra şunları yazmaktalar:

Hüseyin’in (a.s) Medine’den Hicreti

Hüseyin (a.s), kalkıp Rükn ile Makam arasında iki rekât namaz kıldıktan sonra yüce Allah’tan, bu olayı hayırlı kılmasını diledi. Müslim b. Akil’i yanına çağırarak durumu anlattı ve halkın göndermiş olduğu mektupların cevabını da Müslim’le gönderdi. İmam (a.s) mektubunda onların isteğini olumlu bulduğunu belirterek şöyle yazmıştı:

Ben, sizin gerçek amacınızın ne olduğunu öğrenip bana bildirmesi üzre amcam oğlu Müslim b. Akil’i size gönderiyorum.

Müslim mektubu alıp Kûfe’ye doğru hareket etti.

Kûfe halkı, İmam Hüseyin’in (a.s) cevap göndermesine ve Müslim’in gelişine çok sevinmişlerdi.

Öncelikle Muhtar b. Ebi Übeyde-i Sakafî’nin evini hazırlayarak Müslim’i orada ağırladılar. Daha sonra Şiilerin Müslim’le görüşmesini sağladılar. Müslim grup grup gelen Şiîlere İmam Hüseyin’in (a.s) mektubunu okuyordu ve onlar da sevinç gözyaşları dökerek biat ediyorlardı. Nitekim biat edenlerin sayısı on sekiz bine ulaştı.

İbn-İ Ziyad’ın Kûfe’ye Vali Tayin Edilişi

Abdullah b. Müslim-i Bahili, İmaret b. Velid ve Ömer b. Sa’d Yezid’e bir mektup yazarak Müslim’in geldiğini bildirdiler ve Nüman b. Beşir’in Kûfe valiliğinden azledilerek yerine bir başkasının atanmasını istediler. Yezid, Basra valisi olan Übeydüllah b. Ziyad’a bir mektup yazıp Kûfe valiliğini ona verdiğini bildirdi. Müslim ve İmam Hüseyin’in (a.s) olayını da yazarak Müslim’i tutuklamasına ve öldürmesine dair kesin emir verdi. İbn-i Ziyad mektubu okuduktan sonra Kûfe’ye gitmek üzere hazırlık yapmaya koyuldu.

Hüseyin (a.s), Yezid b. Mes’ud Nehşeli ve Münzir b. Carud-i Abdi gibi Basra büyüklerine mektup yazarak kendisine yardım ve emirlerine itaat etmeleri gerektiğini belirtmiş ve mektubu da kendi kölesi Süleyman’la göndermişti.

Yezid b. Mes’ud, Temimoğulları, Hanzeleoğulları ve Sa’doğulları kabilelerini bir araya toplamış ve şöyle hitap etmişti:

– Ey Temimoğulları, sizin aranızdaki mevkii ve makamımı nasıl görüyorsunuz?

– Andolsun Allah’a ki çok iyi ve yüce bir makama sahipsin. Senin varlığınla kabilemiz varlığını korumuştur ve en büyük itfihar sana mahsustur. Herkesten yüce ve herkesten öncesin, dediler.

Bunun üzerine Yezid b. Mes’ud şöyle devam etti sözlerine:

– Sizi buraya toplamamın bir nedeni var. Sizinle istişarede bulunmak istiyor ve yardımınızı bekliyorum.

– Andolsun Allah’a, dediler; nasihat etmekten çekinmez ve düşüncelerimizi takdim ederiz. Şimdi amacını söyle.

Yezid b. Mes’ud dedi:

– Ey Temimoğulları, öncelikle bilmelisiniz ki Muaviye öldü. Andolsun Allah’a, çok alçak ve değersiz bir ölüdür ki yokluğuyla üzüntü duyulmaz. Bilin ki onun ölmesiyle günah kapıları kırıldı ve zulmün temelleri sarsıldı. Muaviye halktan biat alarak oğlu Yezid’in saltanatını sağlamlaştırmak istedi. Heyhat, böyle bir şey olamaz. Andolsun Allah’a, çalıştı ve çaba harcadı ama iş zaafa uğradı ve sarsıldı, hilekarlarla meşveret etti ama rezil oldu. Şimdi de günahkar, bozguncu ve içkici oğlu Yezid onun yerine oturmuş ve halifelik iddiasında bulunmaktadır. Müslümanların rızasını almadan kendini onların emiri olarak tanıtmaktadır. Oysa ki ne sabrı var, ne de bilgisi. Hak yolundan ayağını koyduğu kadarını bile bilmez. Öyleyse ümmeti nasıl yönetebilir? Kat’i olarak Allah’a yemin ederim ki, dini korumak için Yezid’le savaşmak müşriklere karşı cihat etmekten daha hayırlıdır. Peygamberimizin kızının oğlu Hüseyin b. Ali (a.s) ise yüce, asil ve aynı zamanda da iyi düşünceli biridir. Fazileti vasfedilemez ve ilmi de sonsuzdur. Hilafete daha layık olan da odur. Çünkü İslâm’daki geçmişi parlak, yaşı olgun ve Resulullah’a (s.a.a) olan yakınlığı da herkesçe bilinmektedir. Küçüklere karşı şefkatli ve büyüklere karşı da iyilikle davranandır. O en güzel imam ve önderdir ki Allah onunla hüccetini sizlere tamamlamış ve saadet yolunu göstermiştir. O hâlde hakkın nuru karşısında gözlerinizi kaybetmeyin ve hidayet yolunu tanımadan batıl kuyularına düşmeyin. Sahr b. Kays Cemel Savaşı’nda itibarınıza gölge düşürdü, ancak bugün Peygamber’in evladına yardımda bulunarak o lekeyi silebilirsiniz. Andolsun Allah’a, her kim ona yardım etmezse, çocukları zelil olur ve yakınlarını kaybeder. Bilin ki ben savaş için kuşanmış ve zırhımı giymişim. Şunu da bilmelisiniz ki her kim öldürülmezse nitekim ölecektir ve firar insanı kurtarmayacaktır. Allah sizleri bağışlasın. Sözlerime olumlu cevap verin.

Hanzeleoğulları söze başlayarak şöyle dediler:

– Ey Eba Halid, biz senin yayındaki oklar gibiyiz ve yönelttiğin hedeften şaşmayız. Biz senin kabilenin süvari ve piyade askerleriyiz; bizi hangi savaşa gönderirsen zafer ve fetih senin olacaktır. Andolsun Allah’a, hangi girdaba atılsan biz de seninle olacağız; hangi zorlukla karşılaşsan senin yanında yer alacağız. Andolsun Allah’a, kendi kılıçlarımızla sana yardım edecek ve kendi bedenlerimizle seni koruyacağız. Şimdi ne yapmak istiyorsan, gecikmeden yap!

Onlardan sonra Sa’doğulları şöyle başladı söze:

– Ey Eba Halid, senin emrinden çıkmak ve sana muhalefet etmek bizim yanımızda en çirkin ve en kötü düşmandır. Fakat Sahr b. Kays, bizi savaş yapmamaya emretmiştir; bizce en doğru olanı budur ve şimdiye kadar da savaş yapmadığımız için izzetimizi koruyabildik. Madem durum bundan ibaret, istişarede bulunmamız için bize mühlet ver. Daha sonra görüşümüzü bildireceğiz.

Şimdi söz sırası Temimoğulları’nındı:

– Ey Eba Halid, biz senin kabilendeniz ve seninle ant içmişiz; öfkelenirsen öfkelenecek ve sefere çıkarsan yanında olacağız. Emir senindir; emret, icabet ve itaat edelim.

Yezid b. Mes’ud, Sa’doğulları’na dönerek şunları dedi:

– Ey Sa’doğulları kabilesi! Andolsun Allah’a, eğer Hüseyin’e (a.s) yardım etmezseniz, Allah aranızdan fitne ve kan dökmeyi kaldırmayacak ve her zaman birbirinizle savaşacaksınız.

Daha sonra Hüseyin’e (a.s) şu mektubu yazdı:

   Bismillahirrahmanirrahim

Mektubunuzu ziyaret ettim ve beni emirlerinize itaat etme saadetine kavuşmak için davette bulunduğunuzu anladım. Allah yeryüzünü, hayır işleyen ve saadete yönelten birinden boş bırakmaz. Siz Allah’ın insanlara hücceti ve yeryüzündeki emanetisiniz. Sizler, pak Ahmedî (s.a.a) şecerenin dallarısınız ve kökü de Peygamber-i Hatem’dir (s.a.a). Rahat olun ve gönül ferahlığıyla bize gelin. Çünkü ben Temimoğulları’nı size yardım etmek üzere hazırladım. Şimdi onların sana yardımda bulunmak için olan istekleri, suya doğru koşan susamış develerin suya duydukları istekten daha fazladır. Sa’doğulları’nı da sana yardım etmeleri için hazırlamış bulunuyorum. Onların sinelerindeki kini, öğütle ve ateşîn sözlerle yıkamışım.

İmam Hüseyin (a.s) bu mektubu okuyunca çok sevindi ve onun hakkında şöyle dua etti:

Allah, kıyametin korkutucu ve ürkütücü gününde seni korusun; aziz kılsın ve susuzluğun doruğa ulaştığı gün seni sirâb etsin!

Bu mektubu gönderen Yezid b. Mes’ud, İmam Hüseyin’in (a.s) huzuruna gitmek ve yardımda bulunmak için hazırlandı. Fakat Basra’dan hareket etmeden önce Hüseyin’in (a.s) şehit edildiği haberini aldı, çok ağladı ve çok üzüldü.

Yezid b. Mes’ud, Hüseyin’in (a.s) mektubuna böyle yanıt vermişti.

İbn-i Ziyad’ın kayınpederi olan Münzir b. Carut ise, Hüseyin’in (a.s) mektubunu görünce, bunun İbn-i Ziyad’ın bir komplosu olduğunu düşünmüş, mektubu da mektubu getireni de İbn-i Ziyad’a teslim etmişti.

Übeydullah b. Ziyad hiç bekletmeden elçiyi dar ağacına astıktan sonra bir konuşma yaparak Basra halkını, muhalefet ettikleri ve ayaklanma başlattıkları taktirde cezalandıracağını bildirdi ve tehditler savurdu.

Übeydullah o geceyi Basra’da geçirdi ve sabah olunca da kardeşi Osman b. Ziyad’ı kendi yerine bırakarak hızla Kûfe’ye yöneldi. Kûfe’ye yaklaşınca bineğinden indi ve güneşin batmasını bekledi. Akşamın ilk saatlerinde Kûfe’ye girdi. Hava karanlık olduğundan Kûfe halkı Hüseyin’in (a.s) geldiğini zannederek birbirlerine müjde verdiler. Ona yaklaştıklarında İbn-i Ziyad olduğunu görüp dağıldılar.

İbn-i Ziyad emirlik konağına girerek geceyi orda geçirdi ve sabahın ilk saatlerinde konaktan ayrılıp bir konuşma yaptı. Konuşmasında halkı, Yezid’e muhalefet etmekten sakındırdı ve itaat etmeleri taktirde iyilikte bulunacağı vaadinde bulundu.