Caferilik Mezhebi
“Hüccetü’l İslam ve’l Müslim’in Ali İslami” Kum İlmi Havzaları yüksek öğrenim üstadı, muhakkik ve araştırmacı olmasının yanı sıra aynı zamanda Kazvin kenti halkının Meclis-i Hobrigan (bilgeler, akiller) vekili ve Dünya Ehl-i Beyt Kurultayı kitap şurası üyesidir.
Burada Ehl-i Beyt Haber Ajansı ABNA’nın İmam Cafer Sadık’ın (aleyhi selam) şehadet yıl dönümünde Hüccetü’l İslam ve’l Müslim’in Ali İslami’yle yapmış olduğu röportajı okuyacaksınız.
ABNA: Neden Şia mektebine Caferi Mezhebi diyorlar?
-Bismillahirrahmanirrahim. Bu sorunun meşhur bir cevabı var ki bana göre o cevap doğru değildir. Ama burada ona da işaret edeceğim. Ümeyyeoğulları son zamanlarını, zayıflama ve yıkılma dönemlerini yaşamakta idi. Abbasiler ise ilk dönemlerini yaşamakta ve henüz güçlenmemişlerdi. Bu dönem zarfında imam Cafer Sadık (aleyhi selam) fırsattan istifade ederek ilahi marifetleri yaydı. Bundan dolayı Şia mezhebine Caferi mezhebi demektedirler. Bana göre bu sorunun doğru cevabı bu değil. Bu cevap bana göre zayıftır ve şayet doğru bile değildir. (yazar burada kendi nazarını demektedir.)
ABNA: Öyleyse doğru cevap nedir?
– Biz Ümeyyeoğullarını hatta İmam Muhammed Bakır ve İmam Cafer Sadık (aleyhuma selam) dönemlerinde bile genel olarak güçlü görmekteyiz. Onlar ömürlerinin sonlarına kadar işlerini huşunet, zorbalık, zulüm ve diktatörlükle yerine getirmekteydiler. Yani o kadar da zayıflamamışlardı. Gerçekte “Abdulmelikler” ve “Velidler” öyle insanlar değillerdi ki diyelim hükümetleri zayıftı. Onlar hükümet işlerini tam bir huşunet ve zorbalıkla sürdürmekteydiler. Bundan dolayı bu sorunun cevabını başka bir şekilde vermemiz gerekmektedir.
Tarih sayfalarının arasından bu soruya doğru bir cevap ortaya çıkmaktadır. Bu sorunun cevabı “Allah Resulünün (s.a.a) sünnetinin yazılma” dönemine rastlamaktadır. Biliyorsunuz ki birinci halife Ebu Bekir’den sonra Peygamber Efendimizin (s.a.a) sünnetinin beyan edilip, yazılması yasaklandı!!! Birinci halifenin bu yasağı ta “Ömer ibni Abdulaziz” dönemine kadar devam etti. Bu dönemde hiç kimsenin Peygamberin sünnetini yazmaya, nakletmeye ve yaymaya hakkı yoktu. “İbni Kesir Dimeşki” “El Bidayet ve’n Nihaye” kitabında Ayşe’den şöyle nakletmektedir: “Babam Ebu Bekir, Peygamberin 500 hadisini yanımda kalması için bana vermişti. Bir gece babamın kararsız ve uykusuz olduğunu gördüm. Sabah olduğunda bana seslenerek dedi ki: sana verdiğim o hadisleri bana getir. Hadisleri ona verdiğimde, benden ateş istedi ve onların hepsini yaktı!!!
Başka bir ravi şöyle nakletmekte: “Ömer ibni Hattab beni Irak’a gönderdiğinde bize şöyle dedi: Oraya Peygamberin hadislerini yazmaya ve nakletmeye gitmeyin! O bizi tehdit ederek, bize Beni Saide’nin hilafet siyasetini devam ettirmemizi anlattı.”
Bu, hilafet mektebinin tanınmış bir siyaseti idi ki Peygamberin hadisleri yazılmamalı, nakledilmemeli ve yayılmamalı. Bu uzun dönemli siyaset 99 Hicride vefat eden Ömer İbni Abdulaziz dönemine kadar devam etti. Bu politikanın sonucu şu oldu ki “İbni Haceri Askalani”nin rivayetine göre 120 yıl ve “Gazali”nin nazarına göre ise 140 yıl Peygamberin sünnetinin yazılması yasak idi!!!
Ömer ibni Abdulaziz, bu yasağı kaldırdıktan ve İslam ülkelerinin tüm yerlerine Peygamberin sünnetinin yazılmasının caiz ve mubah olduğuna dair yazılar göndermesinin ardından, Ehli Sünnet dünyası ne yapmaları gerektiği hakkında düşünmeye başladılar. Peygamberin sünnetini nakledip yazmak istiyorlardı, ama aralarında bu sünneti taşıyıp, haiz olan öyle kimseler yoktu! Peygamberin ashabı dünyadan göçmüş, onlardan bir kısmı şehit olmuş bir kısmı da doğal yollarla ölmüşlerdi. Burada hadis yazımı ve beyan edilmesi için iki yol vardı:
1- Hadis uydurma yolu.
2- Peygamberin Ehl-i Beyti’nden hadis öğrenme yolu.
Birinci yol, kendisini ravi ve muhaddis olarak adlandıranların bir çoğu – örneğin Ebu Hureyre- hadis uydurmaya ve yapmaya başladılar. “Eset Haydar” “İmam Sadık” kitabında Ehli Sünnet kaynaklarından şöyle nakletmektedir: “Abbasi halifelerinden birisi oturuyordu. Hadis uyduran muhaddislerden biri saraya geldi. Halife sordu: Peygamberden bize bir hadis nakledebilir misin? Bu hadis uyduran muhaddis şöyle dedi: Peygamber, ben dört şeyi seviyorum buyurmuştur. Hâlbuki meşhur olan Peygamberin sevdiği şeyin üç şey olduğudur. Ama burada bu sözde muhaddis Abbasi sarayında Peygamberin dört şey sevdiğini söylemekte. Dördüncü şey ise güvercin besleyenler!! Yani Allah’a sığınırız Peygamber buyurmuş ki ben her kim güvercinlerle oynar ve onları yetiştirirse ben onu severim! Halife de o muhaddise bir hediye vererek gönderir. Muhaddis dışarı çıkınca bu halifenin kendisi etrafındakilere diyor ki Allah’a and olsun ki bu muhaddis Peygambere yalan isnatta bulundu! Dediler ki neden? Dedi ki peygamber üç şeyi buyurmuştur. Bu muhaddis benim güvercinlerle oynayıp sevdiğimi bildiği için benim hoşuma gitmesi için Peygambere yalan isnat ederek yalan konuştu!
ABNA: Ebu Hureyre hakkında da biraz açıklamada bulunabilir misiniz?
– Ebu Hureyre Ehli Sünnet kardeşlerimizin kaynak kitaplarında 5374 hadis naklettiği meşhur hadis uyduranlardan biridir. 5374 hadis demek, yani Ebu Bekir, Ömer, Osman, Hz. Ali, Peygamberimizin dokuz eşi, tüm haşimoğulları ve Peygamberimizin aşireti bir tarafa, Ebu Hureyre’nin hadisleri bir tarafadır!
Halbuki –Ehli Sünnet kardeşlerimizin dediklerine göre- Ebu Bekir 23 yıl Peygamber Efendimizle birlikte kalmış, Ebu Hureyre ise sadece 21 ay Peygamberle olmuştur. Buna rağmen Ebu Hureyre Peygamberimizden 5374 hadis nakletmiş, ama Ebu Bekir 142 hadis nakletmiştir. Buradan insan anlıyor ki Ebu Hureyre bu hadislerin bir çoğunu uydurmuştur!
ABNA: Böylelikle hadis nakli için ikinci yol doğru olmuş oluyor.
– Evet; Peygamberimizin hadislerini nakletmek için ikinci yol Peygamberimizin Ehl-i Beytinden onları almak yoludur. Ama Hz. Ali bin Ebu Talip ve Fatımatu’z Zehra (aleyhima selam) dünyadan o şekilde göçmüş, İmam Hasan, İmam Hüseyin ve İmam Seccad (aleyhimu’s selam) şehit olmuşlardı. Hadis yazımının caiz ve mubah olduğu dönem tam da İmam Muhammed Bakır ve daha çok İmam Cafer Sadık’ın (alehyima selam) dönemlerine denk gelmiştir.
Bu iki imam bu fırsattan güzel bir şekilde istifade ederek 40 yıl boyunca öğrenci yetiştirerek hakikatleri beyan etmeye başlamışlardı.
İmam Muhammed Bakır ve – özellikle- İmam Cafer Sadık (aleyima selam) defalarca demişlerdir ki: “Bizim hadisimiz peygamberin hadisi ve sünnetidir ve bizler kendimizden bir şey demiyoruz.” Bir çok Ehli Sünnet imamı imam Cafer Sadık’ın (aleyhi selam) dersine katılmıştır. Çeşitli fırka ve mezheplerden bir çok edip, muhaddis ve müfessir imam Cafer Sadık’ın (aleyhi selam) ders halkasına katılmıştır. bu işler imam Emirü’l Mümin’in Ali ve İmam Hasan Müçteba’nın (aleyhima selam) zamanında yasaktı, ama imam Sadık’ın zamanında biri camiye girse şu sözleri duyardı: “Haddeseni Cafer ibni Muhammed, yani Cafer Sadık bu hadisi bize buyurdu.”
Bundan dolayı bana göre “neden Şia mezhebine Caferi mezhebi diyorlar?” sorusuna verilebilecek en doğru ve güzel yanıt şudur ki: Peygamberin sünnetinin yazılması İmam Muhammed Bakır ve özellikle İmam Cafer Sadık’ın (aleyhima selam) dönemlerinde serbest bırakıldı. Ashap olmadığından Ehli Sünnet onlardan hadis nakledemiyordu. Bundan dolayı onlar bu iki imamın peşine düştüler. Bu iki imamda özellikle İmam Cafer Sadık –ki daha fazla fırsatı vardı- bu fırsattan yararlandılar.
ABNA: Öyleyse bir çok Ehli Sünnet hadis silsilesi de İmam Cafer Sadık’a mı ulaşmaktadır?
– “Zehebi” Ehli Sünnetin “rical” ve benzeri ilimlerde en uzman ve en büyük alimidir. O “Mizanu’l İ’tidal” kitabının “elif” maddesinde “Aban b. Taglib”e yetiştiğinde –ki İmam Muhammed Bakır ve İmam Cafer Sadık’ın (aleyhima selam) öğrencisidir- Zehebi şöyle demekte: “O, “Siga” (doğru ve güvenilir), “Sadık” ve “Takva sahibidir” ama yine aynı kitapta şöyle yazmakta: “Velakinnehu za Bid’etun” yani bu Aban takvalı, doğru sözlü ve güvenilir biri olmasına rağmen bidat ehlidir! Yani şöyle demek istemektedir: yani o Şia’dır demiyor bidat ehlidir diyor! Yine Zehebi’nin kendisi aynı kitabında şöyle bir soru sormakta: “Eğer Aban bidat sahibiyse, neden onu doğru ve güvenilir olarak adlandırdınız? Kendisi şöyle cevap vermektedir: Eğer biz ehli Sünnet kitaplarımızdan Aban gibilerinin hadislerini uzak tutarsak, Peygamber kültürünün asıllarını kitaplarımızdan uzak tutmuş oluruz. Acaba biz İmam Muhammed Bakır ve İmam Cafer Sadık’ın öğrencilerinin naklettikleri hadisleri atabilir miyiz?
Veya “Hatip Bağdadi” “Tarihi Bağdat” kitabında şöyle yazmakta: Eğer biz Ehli Beyt hadislerini ve Ehli Beyt’in öğrencilerini bir kenara koyarsak, kitaplarımız bozulur…
Böylelikle görüyoruz ki hatta ehli sünnet kaynakları bile imam Muhammed Bakır ve İmam Cafer Sadık’ın ve genel olarak Ehli Beyt öğrencilerinin hadisleriyle doludur. Bundan dolayı Şia mezhebine Caferi mezhebi demektedirler. Çünkü en fazla fırsattan o yararlanabilmiştir…
ABNA: Teşekkür ederiz, son olarak eklemek istediğiniz bir şey varsa sizi dinliyoruz.
— İnşallah kıyamet günü imam Cafer Sadık’ın (aleyhi selam) şefaatinden yararlanırız. Ves selamu aleykum ve rahmetullah.