Doğum anında bebeğin sağ kulağına ezam ve sol kulağına ikame okunur; bu iş varlık âleminin maarif ve hakikatlerinin çocuğa beyanıdır. Bu ameller bir çeşit zikir ve hatırlatmadır; çünkü bu hakikatleri bundan önce Zer âleminde biliyordu ve o maarifler ile aşina idi ve hatta Araf suresinin 172. ayeti esasınca onlara iman etmiş ve imzalamıştı.

Ölüm anında ve ondan sonra da ölüm halinde olana ve Müslüman’ın ölüsüne telkin edilir; bu telkin gerçi “işit ve anla!” sözleriyle ruhsuz cesede söylenir; çünkü Yüce Allah ölüm anında ruhu tastamam alır (Zümer/42), ama ruh veya nefs, varlık âleminin her merhalesinde o merhaleye münasip cisim ve bedene sahip olduğu için ölümden sonra berzah bedeninde berzah âlemindedir (Muminun/100). Ama yine de henüz topraktan olan ruhsuz cismine ve bedenine bir alakası vardır. Ayrıca üst alemin alt aleme olan üstünlüğü ve ihatasından dolayı ki berzah alemi de tabiat alemine nispet üst alemdir, tabii olarak ruh berzah aleminde dünyevi amellere ve cenazesini teşyi edenlerin davranışlarına nazır ve şahittir.

Dünya aleminden berzah alemine geçiş, her zaman bir tür sarhoşluğu kendisiyle birlikte barındırır (Hac/2), tabii olarak nefs berzah aleminde perdeler kalktıktan sonra bazı hakikatler ile karşılaşıyor ve bu onun vahşete düşmesine neden oluyor. Bu nefs hakikatleri gördüğü halde, bulunduğu konuma nispet bir tür akıl şaşkınlığı ve karmaşa içindedir. Elbette bu halet normal insanlar içindir; bu yüzden telkin ile varlık âleminin hakikatleri nefsinde meleke olmamış ve zatına yerleşmemiş olan böyle kişilerin o hakikatler ile irtibat kurmasına çalışılır. Ama ilmu’l-yakin veya aynu’l-yakin ya da hakku’lyakin merhalesinde olan kimseler böyle haletlere girmezler; makam ve meleke sahibi kimselerin telkine ihtiyacı yoktur ve telkin edenlerden daha agâhtır.

Ama genel olarak her Müslüman’a telkin edilmesi vaciptir; çünkü telkin eden şahıs bu Müslüman’ın nefsinin ne halde veya meleke ve makamda olduğunu bilmiyor. Ama Masumlara telkin edilmesinin nedeni talim ve öğretmek açısındandır. Yine bu telkin ümmetin fertlerinin dinde sapıklığını önlemek içindir.

Bu sorun Sofiler arasında yaygındır; çünkü bunlar şuna inanıyorlar ki eğer bir kimse yakin makamına ulaşırsa artık namaz gibi şeriat hükümleri ona vacip değildir. Hâlbuki bu kişilere denilmelidir ki Peygamber (s.a.a) ve Masumlar (a.s) her yakinin zirvesinde idiler, ama ömürlerinin sonuna kadar namaz kıldılar ve şeriata amel ettiler. Öyleyse yakine yetiştim iddiası ve bahanesiyle şeriat terk edilmemelidir. Aynı şekilde yakin makamına sahip olma iddiasıyla Müslüman meyyite telkinden kaçınılmamalıdır; aksine masum gayri masum herkese telkin edilmelidir.