Hz. Ali (a.s) Ramazan ve Kur’an

0

İslam sesinin yükseldiği alevi hükumette herkese hatta küffara bile lütufkar davranmalı…
Ramazan ayı, bir aydır ki insanlara doğruyu bildiren, doğruluğa ait apaçık delillerden ibaret olan, hakla bâtılı ayırt eden Kur’ân, bu ayda indirildi.” Bakara/185. Bu ayet, insanın önünde nasıl bir ay olduğunu anlamaya kifayet eder. Allah bir ayette bu ayın azametini, içinde Kur’an nazil olması yönüyle beyan buyurmuştur. Öyle bir Kur’an ki insanlara doğruyu ve doğruluğa ait apaçık delilleri bildirir. Yani bir ayette hem Kur’an hem de Furkan gelmiş. Halbuki Kur’an ve Furkan kelimelerinin geniş açıklaması vardır.

Ömür geçti ve biz bu dinin hakikatlerine erişemedik. Bilelim ki zaman kaptır. Zaman içinde vuku bulan bu iki şeyin mülahazası yapılmalıdır. Ramazan ayında şu özellik vardır; evvela zamanı istisnaidir. Allah resulü, önemi hutbeyi Şaban ayının son cumasında okumasından anlaşılan bir rivayette buyurdular; Doğrusu Allah’ın ayı bereket, rahmet ve mağfiretiyle yaklaşmakta.

Rivayette “Şehrullah” tabiri geçer.  Ayın izafe edildiği kelime Allah ismidir. Bu ayın azametini anlamak normal beşerin aklını aşar. O önemli zaman şudur ki bütün bu azamet ve peygamberin buyurduğu bütün bu celalin günleri en faziletli günlerdir. Geceleri en faziletli geceler. Saatleri en faziletli saatler. Bütün bu azamet de bir ayet sayesindedir; “Şüphe yok ki indirdik Kur’ân’ı Kadir gecesi. Ve ne bildirdi sana, nedir Kadir gecesi? Bin aydan daha da hayırlıdır Kadir gecesi. O gece melekler ve Rûh, takdîr edilen her iş için, Rablerinin izniyle inerler. Esenliktir, o gece, gün ışıyıncaya dek sürer.” (Kadir/1,2,3,4,5)

Bütün bu azametin sebebi bu ayda Kaderlerin çizildiği bir gecenin varlığıdır. O gece bütün ameller mukadder olur bütün takdir edilenler Hz. Mehdi’ye (a.f) nazil olur ve tamamı onun imzasıyla süslenir. Öyleyse bu ayın azameti o gece, o gecenin azameti de Kur’an’ın nüzulü sebebiyledir.

Bu meclisten azami istifadeyi etmeli ve sözlerimi dikkatlice dinlemelisiniz. Çünkü bütün konuların özü şu birkaç kelimededir. Önce Kur’an’ı tanımalıyız. Bilmeliyiz ki Kur’an Allah’ın tecellisidir. Burada akıl, Allah’ın bu kitapta baştan sona tecelli edişine hayretler içinde kalır. Her bir ayet bir hazinedir. Bu hazinenin 7 göbeği vardır; ibareleri avam için, işaretleri ulema için, incelikleri evliya, hakikatleri enbiya içindir. Öyle ise bu hayatın kadrini bilmeli ve bugünden itibaren bu konulara amel etmelisiniz.

Bu rivayet, Şeyhu’l-Muhaddisin Kuleyni’nin Kafi’de, Reisu’l-Muhaddisin Saduk’un Sevabu’l-A’mal’da Allah’ın konuşan dilinden naklettiği bir rivayettir. Özetini söylüyorum; eğer bir kimse çocukluğundan itibaren Kur’an okur ve o Kur’an onun eti ve kanıyla yoğrulur ise, bu adam dünyadan göçtüğü zaman İbrahim, Musa ve İsa peygamberle hasredilecek. Eğer kadın olursa Hz. Meryem ve Hz. Fatıma ile hasredilecek. Dolayısıyla eğer şimdiye kadar gaflet ettiyseniz, şimdiden fırsatı ganimet sayıp hangi yaşta olursanız, beyan edeceğim şekilde başlayın.

Bu o kadar önemli ki Allah resulü (s.a.a) buyurdu; Eğer bir kimse Ramazan ayında bir ayet okursa bir hatim sevabı alır. Yani eğer bu ayda sadece “Yasin” veya “Elif, lam, mim” deseniz, amel defterinize bir hatim sevabı yazılır. Doğrusu akıl bu meseleler karşısında şaşkındır. Çünkü her Kur’an hatmi iki konuya haizdir; evvela beraattır, yani cehennem ateşinden berat, saniyen duayı makbul kılar. Ramazan ayı işte böyle değişim yaşatır. Bu yüzden Ramazanda bir hatim okuyan kişi altı bin küsur hatim okumuş sayılıyor. Bu programı terk etmeyin, çünkü bu mezhep imamımızın beyanı ve Emire’l-Mümininin oğlu Muhammed Hanefiyye’ye vasiyetidir ki şöyle buyurdu; Allah’ın ahdini okumadığın gün olmasın.

En azından 50 ayet okuyun ve eğer başarabilirseniz daha fazla okuyun. Böyle bir anda Kur’an ne yapar ve nasıl etki eder? Eğer bu metot pratiğe dönüşür, erkek, kadın bugünden itibaren her ay bir hatim okurlarsa, kıyamet günü Allah o insana iki elbise ve başına keramet tacı giydirir. Aklı bir eline, emri de diğer eline verir ve ona “gir cennete, bir ayet oku ve bir derece yücel.” Der. Neticesi de şu ki, cennetin bütün makamları Kur’an ayetleri sayısına göre tanzim edilmiştir. Demek ki eğer bu programa amel ederseniz, cennette en son dereceye ulaşmamanız mümkün değil.

Dinde fakih olmak, dinin inceliklerini anlamaktır. Bu hakikatler rivayetlerde geçer. Dolayısıyla eğer Kur’an’ı böyle okursanız, Kur’an munkalip olur, öyle ki akıl hayrette kalır. Şu andan itibaren her ay bir hatime başlayacaksanız, niyetiniz “bu hatmi sadece İmam-ı Zaman için okuyorum” olmalı. Eğer böyle yaparsanız, Şeyh Müfid, Kuleyni ve Seyyid İbn-i Tavus gibi şahsiyetlerin nakillerine göre İmam-ı Zaman’dan ayrılmazsınız. Fakat bu nimetlerin değerini bilecek var mı ki? Ömrümüz geçti ve biz şimdiye kadar anlamadık. Fakat şu andan itibaren başlayabilirsiniz ve eğer her ay bir hatim hediye ederseniz, amel defterleriniz Kadir gecesinde önüne getirildiğinde, 124 bin peygamberin sahip olduklarının tümüne haiz o Süleyman-ı âlemin size nasıl davranacağını görürsünüz. Bu değerleri kavrayın ve kaybetmeyin.

İkinci konu, Ramazan ayında ne olduğunu bilmeniz gerektiğidir. Bilmek istiyorsanız şu yeterli; Peygamber (s.a.a) Ramazan ayına dair o Garra hutbesini beyan buyurduğu zaman, bir anda bir kişi yerinden kalktı ve o kişi, dilin onu vasfetmekten aciz kaldığı Emire’l-Müminin Ali’den (a.s) başkası değildi. Kalktı ve “Ey Allah’ın elçisi, mübarek Ramazan ayında en üstün amel nedir?” diye sordu. Nebilerin hatemi ve varlık aleminin özü olan Peygamber (s.a.a) cevabını verir. Bütün alem kemale erdiği zaman nübüvvet olur. Nübüvvet makamı kemale erdiğinde olur risalet. Risalet kemale erince olur kitap sahibi. Kitap sahibi kemale erince olur Ulu’l-Azm. Bundan sonra olur öz ve hatem.

“Muhammed, sizden birisinin babası değildir ve fakat Allah’ın resûlüdür ve peygamberlerin sonuncusu ve Allah, her şeyi bilir.” Ahzab/40.

Bu Allah’ın kelamıdır. Hatem peygamber, Allah’ın Kur’an’da onunla konuştuğu zaman canına andolsun” dediği kimsedir. Ya da onu miraca götürdüğünde kendisini bu olayla övüyor. “Noksan sıfatlardan münezzehtir kulunu geceleyin Mescid-i Harâm’dan çevresini kutladığımız Mescid-i Aksâ’ ya götüren” İsra/1.

Emire’l-Müminin böyle bir şahsiyetin karşısında kalkıyor ve bu soruyu soruyor. O da buyuruyor; Allah’ın haram kıldıklarından sakınmaktır. Yani karnı haram lokmadan, gözü yabancıya bakmaktan sakınmaktır. Ondan sonra da ağlıyor. Hatem ağladığı zaman 124 bin peygamber nale eder. Onun gözyaşı aktığı zaman, Cebrail, Mikail ve İsrafil titrerler. Hatem peygamberin kalbi kırılır ve gözyaşı dökülürse, arş ve kürsü titrer. Ama o ağladı. Emire’l-Müminin sordu; “Ey Allah’ın elçisi, niçin ağlıyorsunuz?” buyurdu; “ey Ali ağlamam böyle bir ayda başına vurulacak darbe içindir.”

Bu ay, böyle birinin ayıdır. Şimdi eğer akıllı iseniz, düşünmelisiniz, hatem-i enbiya, varlık dairesinin kutbu, evvellerin ve ahirlerin baş tacı, olmamış bir olaya niçin ağlıyor?

Müslümanların 21 Ramazan’da görevi nedir? Ne yazık ki ömür tükendi. Ne kadar kusur işledik. İnsanlar oruçlu olduklarını ve oruçlu halde nasıl dışarı çıkıp onun darbe almış başına yas tutacaklarını mazeret olarak bildiriyorlar. Fakat nimetin değeri bilinmeli.

Oruçlu halde dışarı çıkar ve yas merasimi düzenlerlerse, öldükleri zaman son peygamber onların başlarını dizine koyar. Bu nimetler kaybolmuş. Peygamber, “Ey Ali, seni öldüren beni öldürmüştür.” Sonra buyurdu; “Ey Ali sen benim ruhumsun, canım ve tıynetim gibisin.”

Bu sözlerin anlamı ne? Yani 21 Ramazan’ın yası Peygamberin (s.a.a) yasıdır. Bu sinezen grupları Peygamber için gelmişler. Yapılan programlar Peygamber için yapılıyor. Eğer insanlık anlasa, Ramazanın 21’inde sadece Şiiler değil bütün insanlık Ali için yas tutup karalar giyiniyorlar.

Ali (a.s) Malik-i Eşter’e şöyle yazmıştı; “Ey Malik insanlara böyle davran. İyi dinleyin, anlayın ve idrak edin. Ey Malik, emrin altındakiler iki kısımdır. Ya dinde kardeşindir veya yaratılışta benzerin. Sözlerinde kâfirlere de işaret ediyor ve şöyle buyuruyor; Malik, kalbinde herkese hatta kâfirlere karşı muhabbet, rahmet ve lütuf taşı. Budur İslam hükümeti. O Hazret aklın hayrette kaldığı beş konu buyurdu. Müslüman ya da kâfir herkese rahmet, muhabbet, lütuf, af ve sabır göster. Olmaya ki hâkimiyetindeki bir kâfire bile zulüm edile.”

Dünya bu sözleri söyleyen için yas tutmalı. Bu beyanın sırlarını Şeyh Ensari gibi büyükler anlamalılar. Daha sonra şöyle beyan buyurdu; “İslam sesinin yükseldiği alevi hükümette herkese hatta küffara bile lütufkâr davranmalı. Çünkü reayanın zararı, hastalığı, kasten ya da bilmeyerek hataları olur ve eğer bilmeyerek hata ederlerse, onlara, Allah’ın sana davranmasını beklediğin gibi davran. Böyle biri için bütün dünya yas tutmalı mı tutmamalı mı? Kim Ali b. Ebi Talib’i tanıdı? Bayrağı altındaki küffara karşı böyle davranan birisi, görün Müslümanlara karşı nasıl davranır.”

Hâkimiyeti altındaki Roma ve İran imparatorlukları ona ram olmuşlardı. Üniversiteliler bunları düşünmeli. Ulema dikkat edip anlamalılar ne olduğunu. Roma imparatorluğu ve İran şahlığı ayakları altında olan birisi, sahibi olduğu zırhın kendisine ait olduğunu iddia eden bir Yahudi’ye bakın nasıl davranıyor. Ali (a.s) zırhın kendisinin malı olduğunu beyan ediyor. Fakat Yahudi ona hâkime gitmeden vazgeçmem diyor. Mana açısından 124 bin peygamberin kendi sancağı altında olduğu, insanlığın sesi ve dünya hakimiyetini elinde bulunduran Emire’l-Müminin o Yahudi ile birlikte hâkimin huzuruna çıkıyor. Hâkim de zırhı Yahudi’nin elinde görünce hükmü Ali’nin (a.s) aleyhine veriyor. O da zırhı Yahudi’ye veriyor. Yahudi o sırada İmamın ayaklarına kapanır ve Ey Ali bu zırh senindir der. Ben bütün bunları, bu dinin Musa’nın haber verdiği din olduğuna yakin etmek için tertip ettim. Haksız yere bu iddiada bulundum. Sen benim gibi birinin karşısında mahkemeye geldin ve hakimin hükmünü kabul ettin. Sen, Musa’nın haber verdiği kişisin. Daha sonra İmamın ayaklarına kapanıp şehadet getirerek Müslüman oluyor. İmam da zırhını 700 dirhemle birlikte ona veriyor ve o yeni Müslüman olan Yahudi, Sıffin savaşında Emire’l-Müminin’in emrinde şehit oluyor.

Budur Emire’l-Müminin, hükümetinin ilkeleri ve yaptıkları böyleydi. Dünya nerde böyle bir beşeri görmüştür, yedi iklim altındaki her şeyi verseler bir karıncanın ağzındaki arpa kabuğunu almayacak olanı. Böyle biri için beşeriyet yas tutmalı. Kim olduğunu, ne yaptığını ve nasıl yaşadığını bilmeli.

Kâbe’de dünyaya geldiği günden beri Allah’ın evi onun doğum yeri ve şehit edildiği yer oldu ve tarih böyle bir makamı bir daha görmedi. Çünkü o Allah’ın evinde doğdu ve yine Allah’ın evinde şehadet şerbetini içti. Akıl bu meseleleri kavrayamıyor ki baba gece kızına misafir olsun ve kız dünyanın ¼ üne hâkim olan babası için hazırladığı sofraya arpa ekmeği, tuz ve süt koysun ve baba da “Ne zaman gördün baban bir sofrada iki çeşit yesin?” desin. Kızı gelip tuzu kaldırmak isteyince, sütü de kaldır, olmaya ki Hicaz ve Yemen’de sofrası Ali’den daha renksiz biri olsun desin.

O öyle biridir ki, kılıç darbesini mübarek başına yediği zaman Cebrail yerle gök arasında dedi ki; “Andolsun Allah’a hidayet rükünleri sarsıldı, takva ve sancakları düştü, urvetu’l-Vuska (sağlam ip) koptu.”